6 Eylül 2016 Salı

Chicago -  Windy City

İlk durak yazısını tahmin ettiğim tembelliğimle ancak üç gün sonra tamamlayabiliyorum. Aslında belki de şehrin tümü ile yorumu bir sonrası için yola çıkarken yazmak  detayları hatırlamak açısından daha iyi olacak.

O zaman Caz müziğinin  başkenti  Şikago`dan başlayalım yolculuğa.

Sanırım bu yolculuk için en uygun başlangıç noktasının en uygun zamanını seçmişiz.Hem kışının hem de yazının hakkını veren sıcaklıklarla geçtiği bilinen Şikago`da , Eylül ayının yumuşak havasında , caddeleri , parkları rahat bir şekilde gezebilme fırsatı önemli bir şanstı. Ayrıca 3-4 Eylül tarihinin  Şikago Caz Festivaline  denk düşmesi de aylar önce planlanmış gezi için çok güzel bir surpriz oldu.

Şikago`yu anlatırken Caz müziğinin neden bu şehirle özdeştirildiği hakkında da kısaca bilgilenmek faydalı olur diye düşünüyorum. Bilinen tarihi 1600`lerin ortalarında  Fransız öncü kaşiflerin Amerikan Yerlileri ile karşılaşmasına kadar dayanan Şikago,  Amerika denince akla gelen ilk üç büyük  şehirden biri olmuştur her zaman. Şikago denince de ilk akla gelenlerden biri kuşkusuz Caz`dır. 

1920-30`ların Amerikasında yaşanan ekonomik kriz sonucu fakir Güney eyaletlerinden görece daha zengin ve iş bulma fırsatı olan Kuzeye çok büyük bir göç yaşandı. Bu göçün en büyük grubunu on yıllarca Güneyin pamuk plantasyonlarında köle olarak çalıştırılan siyah Amerikalılar oluşturuyordu ve onlar için gidilmek istenen en cazip yer Şikago`ydu. Güney`den gelen  demiryolununun son durağının Şikago olması da binlerce siyah Amerikalı`nın kısa süreler içerisinde bu şehre yerleşmesini sağladı. Gelenler geride belki çok şeylerini bırakmışlardı ama kültürlerini , özellikle müziklerini taşımak onları bir ölçüde bu büyük şehirde özgürleştirip bir arada kalmalarını sağlamıştı. Önceleri siyahların gettolarında söylenen Blues ve Caz daha sonra Şikago`lu müzik yapımcıları tarafından keşfedilip plaklara kayıt edildi  ve bu sayede tanınmaya başlanan  yetenekli müzisyenler şehrin önemli müzik kulüplerinde sahne alma şansı yakaladılar. Tabii bu süreç içerisinde müziğin özgün formlarında da değişiklikler yaşandı ve şehre özel Caz ve Blues stilleri ortaya çıktı. O dönemde ünlenen bu müziğin ustalarının yaptıkları plaklar sayesinde , Caz ve Blues  Amerika`nın diğer şehirlerinde  ve Avrupa`da dinlenmeye başlanarak daha sonra ortaya çıkacak birçok yeni müzik türünün alt yapısını oluşturucaktı.


Chicago Jazz Festival

Şikago`da kaldığımız üç gün boyunca kendimize canlı müzik dinleyebilceğimiz fırsatlar yaratmaya çalıştık. En büyük şansımız da Chicago Jazz Festival oldu. Şehrin büyük yeşil alanlarından biri olan Millenium Park`ın  yeşillikleri üzerinde halka açık verilen konserlerde binlerce kişi  Caz keyfini yaşadılar. Ana sahne olarak kullanılan Jay Pritzker Pavilonu`nun gerek mimarisi gerek akustiği harikaydı.
















Jay Pritzker Pavilonu
















Bu konserlerden izleyip  kayıt edebildiklerimi buraya taşımak istedim.Kayıtlar profesyonelce olmadı ama sanırım sizlerle o atmoferi biraz olsun hissettirecektir.


Eric Alexander / Horald Mabern Quartet ,







 





Anat Cohen Quartet ,













Christian Scott a Tunde Adjuah ,









John Scofield /Joe Lovana Quartet 




























Candido Camero 

ve Küba`lı perküsyon ustası Candido Camero`nun 95. doğum gününün kutlandığı All Star Afro-Caribean Band . Candido`nun 95 yaşında hala perküsyon çalmasını izlemek çok ayrıcalıklıydı.



















Andy`s


Cumartesi akşamı canlı performans izlemek için seçtiğimiz mekan Andy`s oldu. Mike Smith Quintet`in sahne aldığı gecede caz klasiklerinden daha çok grubun kendi  Free Jazz türündeki bestelerini dinledik.





















House Of Blues

Siyah Amerikalıların kiliselerinde söyledikleri ve Blues`un dinsel biçimi olarak da tanımlayabileceğimiz  Gospel`ı bir kilisede olmasa da dinleme fırsatını yakalamamız bir şanstı. Amerika`da 12 değişik şehirde bulunan House of Blues  biraz da turistik amaçla şehre gelenler için  Caz ve Blues dinleyebilecekleri bir mekan. Biz de Pazar sabahı programına denk gelen güzel bir Gospel şovu izledik.













Şikago Mimarisi

Şikago`yu müzik kadar önemli kılan bir başka özelliği de mimarisidir. 1871 yılındaki büyük Şikago yangınında yaklaşık 18.000 bina  yerle bir olmuştu. O tarihten sonra yeniden kurulmaya başlanan ve halen aynı titizlikle  ünlü mimarların tarafından tasarlanan harika gökdelenler Şikago`ya çok farklı bir atmosfer katmaya devam etmektedir.  Şehrin parklarında , ara sokaklarında her an karşınıza çıkabilecek modern heykeller de şehri yürüyerek gezmeniz için iyi bir neden. Ama tüm bu mimariyi uzman rehberler tarafından dinlemek için nehir üzerinde yapılacak bir tekne turu çok daha keyifli oluyor. Biz de öyle yaptık. İşte bu güzel şehrin harika binalarından birkaçı.




























Ve tabii ki heykeller...
















Shameless

Bu uzun yazıyı Şikago`nun benim için farklı bir öneminden de bahsetmeden tamamlayamayacağım. Son dönemde takip ettiğim TV dizileri içerisinde en çok sevdiğim Shameless de Şikago da geçiyor. Buralara kadar gelip de  sevgili Gallagher`ların mahallesini ziyaret etmemek olmazdı. Her nekadar internette siyahların gettosu olan South Side bölgesinin yabancılar için halen tehlikeli olabileceği yorumlarını okumuş olsak da (gerçekten mahalleye girince bunu çok net  hissedebiliyorsunuz) cesaret örneği gösterip dizide gördüğümüz evlerin fotoğraflarını çekebildik. Artık 7. sezonu daha bilerek izleyeceğiz :) 



Kevin ve Veronica`nın evi
Gallagher`ların evi




v



South Side bölgesinde görülmesi gereken bir diğer önemli yer de Blues müziğinin efsanelerinden Muddy Waters`ın Şikago`ya geldikten sonra yaşadığı ev.  Maalesef hiçbir bakım yapılmadan yıkılmayı bekleyen evi bu halde görmek çok üzücüydü.


Muddy Waters`ın evi





Artık Şikago bölümünü burda tamamlamalıyım. Sizler bu yazıyı okurken biz çoktan ikinci durağımız St.Louis`e  varmış olacağız.  Bir sonraki yazımızda daha fazla Blues ile buluşmak umuduyla yollara koyulma zamanı... 

Ray Charles , `` Hit the road Jack ``

Sevgiyle kalın , müzikle kalın...















30 Ağustos 2016 Salı

Tekrar merhabalar,


Bugüne kadar yaptığım  gerek kişisel  gerek iş tüm seyahatlerimde takıntılı şekilde bir ön hazırlık
dönemi geçirmişimdir hep. Bazen abartı düzeyine ulaşsa da , bu detayları önceden planlamanın  kısıtlı sürelerde geçirilecek  gezilerde hayatı kolaylaştırdığını söyleyebilirim.

Route 61`i de kafamda ilk kurgulamaya başladığımda,  öncelikli yapılması gerekenler  hemen gözümün önüne gelmişti. Gidilecek en uygun dönem , erken uçak bileti alma avantajları, otel rezervasyonları , kiralık araba , hava durumu, takip edilmesi gereken  rota, konaklanacak şehirler, canlı müzik mekanları , bu mekanlarda hangi gün kimin çaldığı gibi gibi ...

Aslında geçmişte tüm bu hazırlıklar için uzun zamanlar ayırıp çok daha fazla uğraş vermek gerekirken ,  günümüzde internetin nimetlerini kullanarak oturduğumuz yerden yapabiliyoruz tüm programı. O nedenle artık ön hazırlık takıntılarımın üstesinden daha kolay ve çabuk gelebiliyorum.

Ancak Blues Highway'de  hakkını vererek seyahat etmek ve biraz olsun yolculuğun ruhuna girip daha fazla keyif alabilmek için farklı hazırlıklar yapmalıydım. Gezinin ana başlığını Caz ve Blues olarak belirleyince  bu müzikler hakkında temel düzeyde de olsa bilgilenmek gerekiyordu. Kısa bir kaynak taraması  sonucunda Türkçe basımı yapılmış iki kitaba ulaştım.

İlki  Joachim E. Berendt`in Caz Kitabı. Oldukça detaylı bilgilerle,  başlangıcından bugüne kadar tüm cazı kapsayan , caz stillerinden önemli   müzisyenlere , cazın ögelerinden çalgılarına kadar detaylandırılmış bilgilere ulaşılabilecek çok güzel bir kaynak. Sonuna eklenen diskografi bile başlı başına bir caz tarihi.  Kitabı bir solukta okuyup bilgileri özümsemek pek mümkün değil. (586 sayfa ) Zaten ben de  tümünü  bitiremeden atlaya atlaya geçtiğim sayfalardan caz hakkında ana bir görüş sahibi olmayı amaçladım ilk etapta. Daha sonra detaylar için kesin döneceğim ama.






İkinci seçtiğim kaynak ise biraz daha spesifik olarak sadece Blues üzerine yazılmış bir el kitabı.Yazarı Gerard Herzhaft.  Blues'un doğuşundaki tarihsel ve sosyolojik ortamı çok güzel özetleyerek adeta bize 1800 li yılların son döneminden başlayıp bugüne kadar süregelen bir müzik masalı anlatıyor. Masalın ana kahramanları olan onlarca Blues efsanesini tek tek akılda tutmak pek kolay değil. O nedenle sizlere tavsiyem bu kitapları okurken yanınızda anında youtube'a ulaşabileceğiniz  bir mobil telefon veya tablet bulundurmanız. Böylece hikayesi anlatılan şarkıcı ve şarkıyı,  kitabı bitirmeyi beklemeden dinleme ve her dönemin   Caz ve Blues stillerinin nasıl değişip şekillendiğini  daha rahat ayırt etme fırsatınız olacaktır.






Bu rotayı takip ederek seyahat eden ve anılarını , görüşlerini kitap haline getirenlere ait  bir Türkçe çeviriye ulaşamadım maalesef. Amazon.com'dan yaptığım araştırma ile bulduğum iki kitap da tam istediğim bilgileri içeriyordu. Özellikle Richard Knight'ın yazdığı "Blues Highway , New Orleans to Chicago" tam bir müzik gezi rehberi . Route-61  rotasına sadık kalınarak belirlenen şehirler , bu şehirlerdeki çeşitli bütçelere uygun alternatif  konaklama ve yemek mekanları , canlı caz ve blues dinlenebilecek   kulüp ve barlar  , blues tarihi açısından  görülmesi gereken yerler. Açıkçası böyle bir gezi için harika bir kılavuz. Tek handikabı 2003'den sonra yeni basımının yapılmamış olması ve dolayısıyla güncelleme konusunda eksikliği. O dönemde bahsi geçen mekanların çoğunun  kapanmış olma olasılığı yüksek. Bakalım , göreceğiz artık kaçı hala ayakta.






Diğer ingilizce kitabım " Highway  61 , Crossroads on the Blues Highway " ise biraz daha yol hikayesi. Yazar Derek Bright bir ingiliz araştırmacı ve aynı zamanda bir blues müzisyeni. Kendi deyimiyle bu yolun seyyahlarına ışık tutmak için gördüklerini , yaşadıklarını paylaşıyor  kitapta.





Tüm kültürel yaratımlar gibi Caz ve Blues'un da doğduğu , geliştiği,değiştiği topraklardaki tarihi ve sosyolojik olaylardan bağımsız bir süreç geçirdiğini  düşünemeyiz. Özellikle Blues tarihinin Amerika'nın güneyindeki büyük plantasyonlarda pamuk toplayan Afrikalı kölelerin, çalışırken söyledikleri ve "worksong"  ile başladığını bilirsek,  o döneme dair Amerikan tarihini de gözden geçirmek anlamlı olacaktır. Bu nedenle  müzik ve gezi yazılarının yanı sıra,  çok fazla detaylı tahlillere girmeden okunacak Amerikan tarihi , gezilecek şehirlerdeki algımızı daha açık tutacaktır diye düşünüyorum. Zira Amerika denince akla gelen en önemli tarihsel başlıklardan biri olan Kuzey-Güney savaşları bu bölgede gerçekleşti ve siyasi sonuçları kadar Amerikanın sosyal, kültürel yaşamında da çok önemli değişikliklere neden oldu. Ben de o dönem hakkında Holywood filmlerinin sunduklarından öte bir bilgim olmadığını farkettim ve Amerikan Kültür Merkezi'nden yıllar önce aldığım aşağıdaki kitabı okudum. Ortaokul tarih kitaplarındaki "resmi tarih" şablonunda kaleme alınmış olsa da bilmediğim birçok ayrıntıyı öğrendim. Ama gerçek bir Amerikan tarihi bilgilenmesi için bu kitapla yetinmek hata olur bence.







Bu yolculuk boyunca kuşkusuz internet en çok başvuracağımız kaynaklardan biri olacak . Güncel rezervasyon, navigasyon , hava durumu gibi  konularda en elzem bilgilere internet sayesinde erişebileceğiz. Bu genel bilgilendirmelerin yanı sıra  yüzlerce sitede bu rota üzerinde gezen seyyahların paylaştıkları tecrübelere , yorumlara ulaşmamızı sağlayacak bu sanal dünya kılavuzu. Önceden belirlediğim bloglar not edildi. Onların içerisinde bir web sitesi var ki sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim.  Malum Mississippi Blues'un ana vatanı. Mississippi Blues Vakfı tarafından hazırlanan bu web sitesi de eyalet içerisinde Blues ile ilgili görülmesi gereken tüm merkezleri listeleyip her biri hakkında detaylı bilgiler vermiş. Nerede ne görmeliyiz sorularına çok kolay yanıtlar bulacağız bu sitede. Özellikle "Blues Trial" başlığı altında kayboluyor insan, tavsiye ederim bir ara göz atın.

 The Mississippi Blues Trial










Tüm yukarıda bahsettiğim  yazılı ve görsel kaynaklardan edindiğim bilgiler çok önemli. Ama bir yıl boyunca öğrencisi olduğum  doremusic Akademi 'den hocalarım Murat Opus ve Ozan Boyraz ile yaptığım sohbetlerden bahsetmezsem sanırım bu hazırlık dönemi yazısı eksik kalır. Kendilerine bu gezi fikrimden ilk bahsettiğim günden itibaren beni sadece yüreklendirmekle kalmadılar hem müzik hem de Caz ve Blues üzerine engin bilgilerini bana aktararak bu müziğe olan ilgime bir rota çizdiler. Umarım dönüşte ben de kendi gözlemlerimi onlarla paylaşırım ve  daha derinlemesine Caz ve Blues üzerine konuşmaya devam ederiz.


Şimdi  yolculuk zamanı . Bir sonraki yazımda sanırım serüven başlamış olacak ve ben sizlere artık kendi yaşadıklarımı aktarmaya çalışacağım.

Bu akşam ikinci  yazımı tamamlarken  arka  fonda çalan  Charlie Haden Quartet 'in  "Always Say Goodbye" parçasıyla  iyi geceler diyorum sizlere. Arkanıza yaslanın, gözünüzü kapayın ve bırakın kendinizi müziğe.

Sevgiyle kalın , müzikle kalın...