İlk durak yazısını tahmin ettiğim tembelliğimle ancak üç gün sonra tamamlayabiliyorum. Aslında belki de şehrin tümü ile yorumu bir sonrası için yola çıkarken yazmak detayları hatırlamak açısından daha iyi olacak.
O zaman Caz müziğinin başkenti Şikago`dan başlayalım yolculuğa.
Sanırım bu yolculuk için en uygun başlangıç noktasının en uygun zamanını seçmişiz.Hem kışının hem de yazının hakkını veren sıcaklıklarla geçtiği bilinen Şikago`da , Eylül ayının yumuşak havasında , caddeleri , parkları rahat bir şekilde gezebilme fırsatı önemli bir şanstı. Ayrıca 3-4 Eylül tarihinin Şikago Caz Festivaline denk düşmesi de aylar önce planlanmış gezi için çok güzel bir surpriz oldu.
Şikago`yu anlatırken Caz müziğinin neden bu şehirle özdeştirildiği hakkında da kısaca bilgilenmek faydalı olur diye düşünüyorum. Bilinen tarihi 1600`lerin ortalarında Fransız öncü kaşiflerin Amerikan Yerlileri ile karşılaşmasına kadar dayanan Şikago, Amerika denince akla gelen ilk üç büyük şehirden biri olmuştur her zaman. Şikago denince de ilk akla gelenlerden biri kuşkusuz Caz`dır.
1920-30`ların Amerikasında yaşanan ekonomik kriz sonucu fakir Güney eyaletlerinden görece daha zengin ve iş bulma fırsatı olan Kuzeye çok büyük bir göç yaşandı. Bu göçün en büyük grubunu on yıllarca Güneyin pamuk plantasyonlarında köle olarak çalıştırılan siyah Amerikalılar oluşturuyordu ve onlar için gidilmek istenen en cazip yer Şikago`ydu. Güney`den gelen demiryolununun son durağının Şikago olması da binlerce siyah Amerikalı`nın kısa süreler içerisinde bu şehre yerleşmesini sağladı. Gelenler geride belki çok şeylerini bırakmışlardı ama kültürlerini , özellikle müziklerini taşımak onları bir ölçüde bu büyük şehirde özgürleştirip bir arada kalmalarını sağlamıştı. Önceleri siyahların gettolarında söylenen Blues ve Caz daha sonra Şikago`lu müzik yapımcıları tarafından keşfedilip plaklara kayıt edildi ve bu sayede tanınmaya başlanan yetenekli müzisyenler şehrin önemli müzik kulüplerinde sahne alma şansı yakaladılar. Tabii bu süreç içerisinde müziğin özgün formlarında da değişiklikler yaşandı ve şehre özel Caz ve Blues stilleri ortaya çıktı. O dönemde ünlenen bu müziğin ustalarının yaptıkları plaklar sayesinde , Caz ve Blues Amerika`nın diğer şehirlerinde ve Avrupa`da dinlenmeye başlanarak daha sonra ortaya çıkacak birçok yeni müzik türünün alt yapısını oluşturucaktı.
Chicago Jazz Festival
Şikago`da kaldığımız üç gün boyunca kendimize canlı müzik dinleyebilceğimiz fırsatlar yaratmaya çalıştık. En büyük şansımız da Chicago Jazz Festival oldu. Şehrin büyük yeşil alanlarından biri olan Millenium Park`ın yeşillikleri üzerinde halka açık verilen konserlerde binlerce kişi Caz keyfini yaşadılar. Ana sahne olarak kullanılan Jay Pritzker Pavilonu`nun gerek mimarisi gerek akustiği harikaydı.
Jay Pritzker Pavilonu |
Bu konserlerden izleyip kayıt edebildiklerimi buraya taşımak istedim.Kayıtlar profesyonelce olmadı ama sanırım sizlerle o atmoferi biraz olsun hissettirecektir.
Eric Alexander / Horald Mabern Quartet ,
Anat Cohen Quartet ,
Christian Scott a Tunde Adjuah ,
John Scofield /Joe Lovana Quartet
Candido Camero
ve Küba`lı perküsyon ustası Candido Camero`nun 95. doğum gününün kutlandığı All Star Afro-Caribean Band . Candido`nun 95 yaşında hala perküsyon çalmasını izlemek çok ayrıcalıklıydı.
Andy`s
Cumartesi akşamı canlı performans izlemek için seçtiğimiz mekan Andy`s oldu. Mike Smith Quintet`in sahne aldığı gecede caz klasiklerinden daha çok grubun kendi Free Jazz türündeki bestelerini dinledik.
House Of Blues
Siyah Amerikalıların kiliselerinde söyledikleri ve Blues`un dinsel biçimi olarak da tanımlayabileceğimiz Gospel`ı bir kilisede olmasa da dinleme fırsatını yakalamamız bir şanstı. Amerika`da 12 değişik şehirde bulunan House of Blues biraz da turistik amaçla şehre gelenler için Caz ve Blues dinleyebilecekleri bir mekan. Biz de Pazar sabahı programına denk gelen güzel bir Gospel şovu izledik.
Şikago Mimarisi
Şikago`yu müzik kadar önemli kılan bir başka özelliği de mimarisidir. 1871 yılındaki büyük Şikago yangınında yaklaşık 18.000 bina yerle bir olmuştu. O tarihten sonra yeniden kurulmaya başlanan ve halen aynı titizlikle ünlü mimarların tarafından tasarlanan harika gökdelenler Şikago`ya çok farklı bir atmosfer katmaya devam etmektedir. Şehrin parklarında , ara sokaklarında her an karşınıza çıkabilecek modern heykeller de şehri yürüyerek gezmeniz için iyi bir neden. Ama tüm bu mimariyi uzman rehberler tarafından dinlemek için nehir üzerinde yapılacak bir tekne turu çok daha keyifli oluyor. Biz de öyle yaptık. İşte bu güzel şehrin harika binalarından birkaçı.
Ve tabii ki heykeller...
Shameless
Bu uzun yazıyı Şikago`nun benim için farklı bir öneminden de bahsetmeden tamamlayamayacağım. Son dönemde takip ettiğim TV dizileri içerisinde en çok sevdiğim Shameless de Şikago da geçiyor. Buralara kadar gelip de sevgili Gallagher`ların mahallesini ziyaret etmemek olmazdı. Her nekadar internette siyahların gettosu olan South Side bölgesinin yabancılar için halen tehlikeli olabileceği yorumlarını okumuş olsak da (gerçekten mahalleye girince bunu çok net hissedebiliyorsunuz) cesaret örneği gösterip dizide gördüğümüz evlerin fotoğraflarını çekebildik. Artık 7. sezonu daha bilerek izleyeceğiz :)
Kevin ve Veronica`nın evi |
Gallagher`ların evi |
South Side bölgesinde görülmesi gereken bir diğer önemli yer de Blues müziğinin efsanelerinden Muddy Waters`ın Şikago`ya geldikten sonra yaşadığı ev. Maalesef hiçbir bakım yapılmadan yıkılmayı bekleyen evi bu halde görmek çok üzücüydü.
Muddy Waters`ın evi |
Artık Şikago bölümünü burda tamamlamalıyım. Sizler bu yazıyı okurken biz çoktan ikinci durağımız St.Louis`e varmış olacağız. Bir sonraki yazımızda daha fazla Blues ile buluşmak umuduyla yollara koyulma zamanı...
Ray Charles , `` Hit the road Jack ``
Sevgiyle kalın , müzikle kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder